Osmanlı İmparatorluğu döneminde ''Aynalıkavak Sarayı''ya da ''Tersane Sarayı'' olarak bilinen yapılar grubundan günümüze ulaşabilen tek örnektir.
Üç yüzyıl boyunca Haliç kıyılarını süsleyen ve günümüzde Aynalıkavak Kasrı adıyla tanınan yapı, Osmanlı İmparatorluğu döneminde ''Aynalıkavak Sarayı''ya da ''Tersane Sarayı'' olarak bilinen yapılar grubundan günümüze ulaşabilen tek örnektir.
İstanbul'u tanıtan tarihi kaynaklardan ve ünlü gezgin Evliya Çelebi'den, Kasr'ın bulunduğu yörenin Bizans Dönemi'nde de imparatorlara ait bir dinlenme yeri olduğu anlaşılmaktadır. Haliç kıyılarından Okmeydanı ve Kasımpaşa sırtlarına doğru gelişen bu büyük bağ ve koruya; İstanbul'un fethinden sonra, Fatih Sultan Mehmed'den başlayarak padişahlarda ilgi göstermiş ve Osmanlı Devlet Tersanesi'nin Kasımpaşa'da kurulup gelişmeye başlamasıyla birlikte yöreye ''Tersane Has Bahçesi'' adı verilmiştir.
Deniz cephesinde iki, kara cephesinde tek katlı kütlesiyle Osmanlı klasik mimarlığının son ve ilginç yapılarından biri olan kasır; süsleme açısından da çağının beğenisini yansıtmakta, özellikle besteci Sultan III. Selim Dönemi kültürünün pek çok öğesini bünyesinde barındırmaktadır. Öyle ki, bu kültürün başlıca simgeleri olan sedir ve sedirimsi kanepe, mangal, kandil gibi mobilyalarla döşeli olan odalar, bugü yok olmuş bir hayat tarzının görünümlerini sergilemektedir. Günümüzde bir müze-saray olarak ziyarete açık tutulan Aynalıkavak Kasrı'nın zemin katı, Sultan III. Selim'in besteci özelliği de göz önünde tutularak, Topkapı Sarayı Müzesi'de bulunan görsel kaynaklar ve kimi kurum ve kişilerin armağan ettiği çalgıların bir araya getirilmesi ile ''Türk Çalgıları Sergisi'' mekanına dönüştürülmüştür.