Ayasofya

İstanbul’un fetih abidesi eşsiz eser, Doğu Roma İmparatorluğu’nun diktiği devasa anıt, Ayasofya, 4.yüzyılın ikinci yarısında Konstantinopolis’in (Eski İstanbul) kurucusu Büyük Konstantin’in oğlu Konstantinus zamanında yapılmıştır.

Ayasofya
Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş

AYASOFYA-İ KEBİR CAMİ

İstanbul’un fetih abidesi eşsiz eser, Doğu Roma İmparatorluğu’nun diktiği devasa anıt, Ayasofya, 4.yüzyılın ikinci yarısında Konstantinopolis’in (Eski İstanbul) kurucusu Büyük Konstantin’in oğlu Konstantinus zamanında yapılmıştır. 404 yılında, bir isyan sırasında yanan ilk yapının yerine, daha büyük ölçülerde inşa edilen ikinci kilise 415 yılında törenle açılır. 532 yılında Hipodromda yapılan bir araba yarışı sonucu çıkan dini nitelikli kanlı isyan, on binlerce insanın ölümüne ve pek çok binanın yakılmasına sebep olur. ‘’Nika’’ isyanı diye bilinen ve İmparator Justinyen aleyhine gelişen bu isyanda Ayasofya Kilisesi de yanmıştır.

İsyanı zorlukla bastıran İmparator Justinyen ‘’Hz.Adem’den beri hiçbir devirde görülmemiş ve görülmeyecek’’ bir ibadethane yapmak için harekete geçer. Önceki bazilikanın kalıntılarının üzerine 532 yılında yapılmaya başlanan, Hristiyanlık aleminin bu en büyük kilisesi beş yılda tamamlanarak, 537’de merasimlerle açılır. İmparator, hiçbir masraftan kaçınmayarak devlet hazinesini mimarların önüne saçar. Ayasofya’nın mimarları Trallesli Anthemius ile matematikçi Miletoslu İsidorus’tur. Kubbe inşaatı Roma mimarisi tarafından geliştirilmiştir. Kubbeli yapılar çoğunlukla Doğu dünyasının eserleriyken, Ayasofya’da tam bir sentez ortaya konmuş, Roma mimarisi Ortadoğu, Mezopotamya ve Asya mimarisi ile mezcedilmiştir.

Orijinal adı Hagia Sofia’dır. Türkler Ayasofya derler. Saint Sofia şeklindeki isimlendirme yanlıştır. Çünkü Ayasofya kilisesi bir azizeye veya kutsal kişiye değil kutsal hikmete, Hristiyanlığın özüne ithaf olunmuştur. Ayasofya adının manası ‘’kutsal bilgelik veya kutsal hikmet’’ tir. Bu isim Hristiyanlık üçlemesinin ikinci unsuru olan Sophia’dır.

Açılış merasiminde heyecanına hakim olamayan İmparator, atların çektiği arabası ile içeriye dalmış, Tanrı’ya şükrederek, daha büyük daha ihtişamlı bir ibadethane ibadethane yaptığı zannıyla, Süleyman Peygamber’e üstün çıktığını haykırmıştı.

Eşsizliğine rağmen yapının hayati önemde hataları vardı. En önemli mesele kubbenin iriliği ve yan duvarlara yaptığı basınçtır. Böylesine bir kubbenin ağırlığının temellere aktarılması için lazım olan mimari unsurlar o devirde henüz tam gelişmemişti. Yanlardan dışa doğru eğilen duvarlar orijinal, basık kubbenin 558 yılında yıkılmasına şahit oldular. Yapılan ikinci kubbe daha yüksek ve daha küçük çaplı tutulmuştu. Bu kubbenin de yarıya yakın kısmı 10.ve 14.yüzyıllarda iki defa daha çökmüştür.

Ayasofya her devirde hazineler dolusu paralar sarf edilerek ayakta tutulabilmiştir. Fatih şehri 1453 yılında fethettiğinde Ayasofya harap haldeydi. Doğu Roma’nın (Bizans) Ayasofya’yı tamir ettirebilecek veya ayakta tutabilecek imkanı yoktu. Fetihten hemen sonra Ayasofya camiye çevrilerek bina kurtarılmıştır. Türk mimarı Koca Sinan’ın 16.yüzyılda eklediği payanda duvarları, 19.yüzyıl ortasında Mimar Fossati kardeşlerin tamir etmesi ve 1930’dan itibaren yapılan diğer restorasyonlar ve kubbenin demir kuşak ile çevrilmesi önemli tamirlerdendir. İlk yapı da hesap edilirse Ayasofya 1093 yıl başkilise ve 480 yıl cami olarak, aynı Allah’a inanan iki değişik dinin hizmetinde olduktan sonra 1930-1935 yıllarında müze yapıldı. Osmanlı duvar kaplama ve süslemelerinin altından ortaya çıkartılıp temizlenen bir kısım mozaikler Doğu Roma’nın (Bizans) önemli sanat eserleri arasında yer alırlar. Avlunun içerisindeki müze girişi, asırlar sonra yeniden kullanılmaya başlanan, batı yönündeki orijinal kapıdır. Girişin yanında önceki, ikinci binanın kalıntıları görülür. Vaftiz olamayanların girebildikleri dış koridor beş kapı ile iç koridora, burası da dokuz kapı ile kilisenin esas kısmına açılır. Ortadaki yüksek kapı İmparatorluk Kapısı idi. Bunun üzerindeki mozaik pano 9.yüzyıl sonunda yapılmıştır. İç koridor v yan neftlerin tavanındaki diğer figürsüz mozaikler Justinyen devri orijinalleridir. Yapının ana kısmında ziyaretçiyi görkemli ve muazzam bir mekan karşılar. İlk adımdan itibaren kubbenin tesiri derhal hissedilir. Sanki havaya asılı gibi durmakta ve bütün binayı kaplamaktadır. Duvarlar ve tavanlar mermer ve mozaiklerle kaplı, rengarenk bir görünüştedir. Kubbe mozaiklerinin 3 değişik renk tonu, yapılan 3 değişik tamirat devrini gösterir. Yüksekliği ve çapı ile döneminde dünyanın en büyük kubbesi iken günümüzde de sayılı büyük kubbelerdendir. Yapılan tamiratlardan dolayı kubbe tam bir çember değildir. Kuzey-Güney çapı 31,87metredir. Doğu-Batı çapı 30,87 metre olup yüksekliği 55,60 metredir. Kubbenin dayandığı dört pandantifte, dört kanatlı melek figürü, yüzleri kapatılmış olarak yer alır. Ayasofya’nın yüzölçümü 7.570 metrekaredir.

Ayasofya sütun başlıkları bütün yapının en karakteristik ve belirgin, klasik, 6.yüzyıl Doğu Roma(Bizans) süsleme örnekleridir. O çağa ait bir özellik olan derin oyulmuş mermerler güzel bir ışık, gölge oyunu ortaya serer. Köşelerde yer alan antik porfir sütunlar, yeşil Selanik mermerinden yapılma orta sütunlar ve bütününün beyaz mermerden yapılma, zengin işlemelerle süslü başlıkları etkileyicidir. Ayasofya’yı boş bir müze görünümünden sıyırıp kilise veya cami olarak kullanıldığı, gösterişli, eski orijinal görünümünde hayal etmek lazımdır.

Osmanlı Devleti’nin son dönemlerine kadar özel gün ve gecelerde en sık kullanılan bir cami olmuştur. Bina, Osmanlı Devleti’nin hoşgörüsü sayesinde günümüze kadar geldi. İnançları gereği Müslümanlar birçok tasviri kaldırdı. Resimlerin ve mozaiklerin üzerine boya çekildi. Ancak tahrip edilmediler. Başkalarına saygının ifadesi olarak kaldılar. Ayasofya, Fethin ikinci gününde camiye dönüştürüldü. İlk namazı Sultan Mehmed kıldırdı. Cami ilk olarak Cuma namazıyla ibadete açıldı. Camiye çevrilirken çok hummalı bir çalışma oldu. Harap haldeki bina temizlendi onarıldı. Mihrap ve minber eklendi.

Camiye daha sonra belirli sürelerle dört minare eklendi. İlk minare Fatih zamanında yapılmıştır. Topkapı Sarayı tarafındaki minare ise II.Beyazıd tarafından inşa ettirilmiştir. Diğer iki minare ise Mimar Sinan’a III.Murad devrinde yaptırılmıştır. Mimar Sinan’ın yaptığı tadilat sayesinde minareler aynı zamanda ana mekanı desteklemektedir. Yani minareler yapının mihenk taşına tutturulmuştur. Dolayısıyla minarelerden birinin yıkılması, ana kubbenin çöküşünü tetikleyebilir. Birçok padişah bu esrarengiz yapıya katkılarda bulunmuştur.

Galeriler seviyesinde duvarlara asılı, deri üzerine yapılmış 7.5 metre çapındaki II.Mahmut Dönemi meşhur hattat, ilim ve adalet adamı, Kazasker Mustafa Paşa’nın yazdığı ‘’Allah’’ ‘’Muhammed’’ ‘’Ebubekir’’ ‘’Ömer’’ ‘’Osman’’ ‘’Ali’’ ‘’Hasan’’ ‘’Hüseyin’’ levhaları yapının cami olduğunu vurgular.

Üstün kaliteli mermerden yapılmış iki küresel iri kap orta mekanın giriş yanlarında yer alır. Antik orijinli bu kaplar 16.yüzyılda Begama’dan getirtilmiştir. Binanın kuzey köşesinde ‘’terleyen sütun’’ bulunur. ‘’Terler Direk’’ olarak da anılmaktadır. Etrafı iki metre kadar bronz levhalarla kaplı olan direğin ortasında kocaman bir delik vardır. Bu deliğe insanlar parmağını sokar bunun uğur getirdiğine inanılır. Direk; ‘’uğurlu direk’’, ‘’ağlayan direk’’ , ‘’Hızır’ın parmağını soktuğu direk’’olarak da adlandırılır.

Evliya Çelebi ‘’Ayasofya’nın fetihten sonraki dönemde camiye gelişi için kullanılan harca, Hz.Muhammed (s.a.s)’in mübarek tükürüğü, Mekke toprağı ve Zemzem suyu karışımı ile bileşimin bu sütun önünde katıldığını, onun neminden ötürü sütunun terlemeye başladığını’’ söyler.

Bir rivayete göre, kilise camiye çevrildiğinde kıblesinde hafif bir eğrilik olduğu ve Hz.Hızır’ın gelip bu sütundan tutarak caminin kıblesini ayarladığı, sütundaki deliğin ve çevresindeki ele benzeyen yerin Hz.Hızır’ın el izi olduğu anlatılır.

Burası önemli bir mekan olduğundan bahçesinde birçok devlet adamı ve eşrafı yatmaktadır. I.Mustafa, Sultan İbrahim, II.Selim, II.Murat ve III.Mehmed’in türbeleri buradadır.

86 yıl boyunca müze olarak hizmet veren Ayosofya, Atasofya-ı Kebir Cami Şerifi ismiyle kılınan cuma namazı ile 24 Temmuz 2020 tarihinde resmen ibadete açıldı.

 

  • Kutsal Mekanlar
  • Tarihi Mekanlar
  • Camii







Ulaşım

  • Tramvay

Sosyal İmkanlar

  • Camii

Kaynak: İstanbul Gezi Rehberi

5929
Son Güncelleme: 11 Haziran 2022, Cumartesi
Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş

Yorumlar

0 Yorum, 0 İnceleme

Yorum Yaz

Yorum yazmadan sadece puanlama yapabilirsiniz...